Ehli Beyte karşı saygı ve samimiyet

Şanı yüce Allah Şura suresi 23. Ayetinde şöyle buyurdu:

“De ki: Sizden (peygamberlik hizmetime) karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim, ancak yakınlarıma sevgi, saygı ve samimiyettir. Kim bir iyilik işlerse onun sevabını fazlasıyla veririz. Şüphesiz Allah bağışlayan, şükrün karşılığını verendir.”

Peygamber efendimize bu ayette anılan yakınlarının kim oldukları sorulduğunda buyurdu ki:

“Ayette anılan yakınlarım Ali, kızım Fatima ve oğulları Hasan ve Hüseyin’dir.” (1*)

Ehli Beyt efendilerimizden gelen haberlere göre, ayetteki “kim bir iyilik işlerse” ifadesinin anlamı: Kim Ehli Beyte karşı gereken sevgi, saygı ve samimiyeti gösterirse, onun sevabını fazlasıyla veririz!

Peygamber efendimiz hayatı boyunca insanlara örnek olmuştur. İnsanlara örnek oluşu, sadece bir öğretmenin, bir eğitmenin göstermesi gereken zahmet ile sınırlı değildi. Bu yolda çok ağır mücadeleleri, fedakârlığı ve sevdiklerinin kaybı olmuştur. Bu yol uğruna, savaşlarda akrabalarını ve arkadaşlarını kaybetmiştir. Hayatını başkaları için yaşamıştır. Kendisine özel bir hayatı olmamıştır. Her zaman toplum ile yaşamış ve onların selametini sağlayacak yönde yaşamını ayarlamıştır. Bunun neticesinde altınlara, mal ve mülke sahip olmamıştır. Halkın en fakiri ile eş bir hayat sürdürmüştür. Şanı yüce Allah, peygamber efendimizin yüce ahlakına ve yapısına işaret ederek şöyle buyurdu:

“Şüphesiz sen pek yüce bir ahlaka sahipsindir.” (Kalem suresi: 4)

Peygamber efendimiz Hz. Muhammed, Allah’ın duası ve selamı ona ve tertemiz Ehli Beytine olsun, bütün varlığı ve gücüyle hak yolunu, şanı yüce Allah’ın dinini yaymakla hayatını geçirdi. Bu, onun görevi ve özündeki değerin aynasıydı. Bunu yapmak için insanların arasındaydı. Peygamber efendimiz bütün yaptığı hizmetlerine bir karşılık istememiştir. Peygamber efendimiz ümmetinden ancak Ehli Beytine karşı saygılı ve samimi olmalarını istemiştir. Ümmetinin Ehli Beytine karşı bu saygıyı ve samimiyeti nasıl göstermesi gerektiğini de beyan etmiştir. Bununla, kendi şahsına dayanarak Ehli Beytine bir özellik veya kayırma yapmamıştır. Onun yapmış olduğu hizmetlerin devamının ancak Ehli Beyti ile mümkün olacağına işaret buyurmaktan başka bir şey yapmamıştır. Nitekim Ehli Beytin özelliği ve yüceliği şanı yüce Allah tarafından Kuran’ı Kerim’de tescil edilmiştir. Bu tescilin halka duyurulması işini peygamber efendimiz görevi icabı yapmıştır. Ehli Beytinin ibadetteki yerini, dualardaki yerini ve her türlü kötülük, günah ve olumsuzluklardan tertemiz kılındıklarını, ümmetine defalarca beyan etmiştir. Ancak bu özelliklere sahip olan ve böylece Allah tarafından masum kılınan Ehli Beytinin onun görevini devam ettirebileceğini ümmetine açıklamıştır. Çünkü onun görevini ancak onun yapısından ve özünden olanların ancak yürütebileceğini iyi biliyordu. Bu görevin devamını tesadüfe veya halkın seçimine bırakmış olduğu düşüncesi, şanı yüce Allah’ın emrine (Kuran’ı Kerim’e) ve akıl-mantığa aykırıdır. Şanı yüce Allah’ın dini, tesadüflere veya cahilliğin (cahiliye devrinin) hala tesiri altında kalan Müslüman halkının eline bırakılmaz. Bunu hiçbir peygamber yapmamıştır. İnsanlara son olarak gönderilen peygamberin, Hz. Muhammed’in (s.a.a.s.), bu hatayı yapmış olduğunu kabul etmek veya iddia etmek, Kuran’ı Kerim’e ve akıl-mantığa uygun değildir.

Görevini hakkıyla ve tamamıyla yaparak, Ehli Beytini bu ümmete önder tayin eden peygamber efendimize şanı yüce Allah’ın en yüce duası ve selamı olsun. Onun tertemiz, masum Ehli Beytine de şanı yüce Allah’ın en yüce duası ve selamı olsun.

Ey Allah’ın elçisi ve sevdiği Hz. Muhammed (s.a.a.s.)! Şahit oluruz ki, görevini hakkıyla yaptın ve tamamladın. Görevini hakkıyla devam ettirecek ve tamamlayacak Ehli Beytini de bu ümmete önder olarak vasiyet ettin, Sana ve Ehli Beytine minnettarız.  

(1*)                   

Alevi kaynaklar bu konuda ittifak içindedir.

Sünni kaynaklar:

  • Ahmed bin Hanbel (Hanbeli mezhebinin imamı), vefatı      241 hicri, “El-Fadâil” kitabında, s: 187
  • Muhammed bin Cerir el-Tabari, vefatı 310 hicri,      “Cami’ul-Beyân” kitabında, c: 25, s: 33-34
  • Muhammed bin Ahmed el-Duvlâbi, vefatı 310 hicri,      “Zürriyet’ul-Tahira” kitabında, s: 110
  • Ebu Muhammed Abdurrahman bin Ebi Hatim el-Razi,      vefatı 327 hicri, “Tefsir” kitabında, c: 10, s: 3276-3277
  • Ebu ‘Umar Ahmed bin ‘Abdrabbih, vefatı 328 hicri,      “El-‘Akd’ul-Feriyd” kitabında, c: 2, s: 7
  • Ebul-Abbâs Ahmed bin Muhammed bin Said İbin ‘Ukde,      vefatı 333 hicri, “Fadâilu Emir el-Muminin” kitabında, s: 133, 214
  • Ebu Cafar el-Nahhas, vefatı 338 hicri, “Me’ani      el-Kurân el-Kerim”, c: 6, s: 309
  • Hafız Ebil-Kasem Suleyman bin Ahmed el-Tabarani,      vefatı 360 hicri, “El-Mu’cem el-Avsat” kitabında, c: 2, s: 337; c: 6, s:      49; “El-Mu’cem el-Kebir” kitabında, c: 3, s: 47; c: 11, s: 351; c: 12, s:      27
  • Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah el-Hâkim      el-Nisaburi, vefatı 405 hicri, “El-Mustedrek” kitabında, c: 3, s: 172
  • Hafız Ebi Bekr Ahmed bin Musa bin Merduveyh      el-İsfahani, vefatı 410 hicri, “Menakib Ali bin Ebi Talib” kitabında, s:      316-317
  • Ebu İshak Ahmed bin Muhammed es-Sa’alabiy, vefatı      427 hicri, “Tefsir” kitabında, c: 8, s: 310-311
  • Ebu Nu’aym Ahmed bin Abdullah el-İsfahani, vefatı      430 hicri, “Mâ nuzila min el-Kuran fi Ali” kitabında, s: 207-208; “Zikru      ahbar İsbahan” kitabında, c: 2, s: 165
  • Ebu Muzaffar Mansur bin Muhammed El-Sam’âni, vefatı      489 hicri, “Tefsir” kitabında, c: 5, s: 74
  • Ubeydullah bin Abdullah bin Ahmed Ebul-Kasem Hakim      el-Nisaburi el-Hisikani, vefatı 495 hicri, “Şevahid’ul-Tenzil” kitabında,      c: 2, s: 189-196
  • Ebu Muhammed el-Ferra el-Bağavi, vefatı 510 hicri,      “Tefsir” kitabında, c: 4, s: 125
  • Hafizuddin el-Nesefi, vefatı 537 hicri, “Tefsir”      kitabında, c: 4, s: 101
  • Ebul-Kasem Carullah Mahmud bin ‘Umar el-Zamahşeri,      vefatı 538 hicri, “Tefsir” kitabında, c: 3, s: 467
  • İbin ‘Atiyye el-Andalusi, vefatı 546 hicri,      “El-Muharrar el-Veciyz” kitabında, c: 5, s: 34
  • El-Muvaffak bin Ahmed Ebul-Mueyyed el-Havarezmi,      vefatı 568 hicri, “Maktal el-Huseyn” kitabında, c: 1, s: 57; “El-Menâkib”      kitabında, s: 200
  • Hafız İbin ‘Asakir Ebi Kasem Ali bin Hasan bin      Hibetullah bin Abdullah el-Şafii, vefatı 571 hicri, “Tarih medinet Dimaşk”      kitabında, c: 41, s: 335; c: 42, s: 65-66
  • Ebul-Ferec Cemâluddin Abdurrahman bin Ali el-Cuvzi,      vefatı 597 hicri, “Zâd’ul-Mesiyr” kitabında,  c: 7, s: 79
  • Ebu Abdullah Muhammed bin ‘Umar Fahruddin el-Razi,      vefatı 606 hicri, “Tefsir” kitabında, c: 27, s: 165-167
  • Muhyiddin İbn’ul-‘Arabi, vefatı 638 hicri, “Tefsir”      kitabında, c: 2, s: 218-219
  • Muhammed bin Talha el-Şafii, vefatı 652 hicri,      “Matâlib el-Suûl” kitabında, s: 28, 42-43
  • İzuddin Abdulhamid bin Hibetullah bin Ebil-Hadid      el-Mu’tezili, vefatı 655 hicri, “Şerh Nehcul-Belağa” kitabında, c: 9, s:      133
  • Ebu Abdullah Muhammed bin Ahmed el-Ansari      el-Kurtubi, vefatı 671 hicri, “Tefsir” kitabında, c: 16, s: 21-22
  • Nasruddin el-Baydaviy, vefatı 682 hicri, “Tefsir”      kitabında, c: 5, s: 128
  • Muhibbuddin Ahmed bin Abdullah el-Tabari, vefatı 694      hicri, “Zahair’ul-‘Ukba” kitabında, s: 25
  • Ebu İshak İbrahim bin Sa’duddin el-Hamaviy      el-Cuveyniy, vefatı 722 hicri, “Feraid’ul-Sımtayn fi fadaili el-Murtada      vel-Betul ves-Sıbtayn” kitabında, c: 2, s: 120
  • Ebi Hayyan el-Andalusi, vefatı 745 hicri, “Tefsir”      kitabında, c: 7, s: 494
  • Cemaluddin Muhammed bin Yusuf bin Hasan bin Muhammed      el-Zarandi el-Hanefi, vefatı 750 hicri, “Nazmu durer el-Samtayn”      kitabında, s: 18, 148, 239-240
  • Cemaluddin el-Ziyla’iy, vefatı 762 hicri, “Tehriyc      el-ahâdiys vel-âsâr” kitabında, c: 3, s: 234
  • İmamuddin İsmail bin ‘Umar İbin Kesir el-Dimaşki,      vefatı 774 hicri, “Tefsir” kitabında, c: 4, s: 121-122
  • Ali bin Ebi Bekr bin Suleyman el-Heysemi, vefatı 807      hicri, “Mecma’uz-Zevaid” kitabında, c: 7, s: 103; c: 9, s: 146, 168
  • Takiyuddin Ahmed bin Ali bin Abdulkadir el-Makriyzi,      vefatı 845 hicri, “İmta el-Esma” kitabında, c: 11, s: 179
  • Ebul-Fadıl Ahmed bin Ali İbin Hacer el-‘Askalani,      vefatı 852 hicri, “Fethul-Bâri”, kitabında, c: 8, s: 433 (Hadisi tam metni      ile aktarmamış)
  • Ali bin Muhammed bin Ahmed el-Maliki el-Mekki İbin      Sabbâğ, vefatı 855 hicri, “Fusul el-Muhimme” kitabında, c: 1, s: 155; c:      2, s: 717
  • Ebu Muhammed Bedruddin Mahmud bin Ahmed El-‘Ayni,      vefatı 855 hicri, “’Umdet’ul-Kâri” kitabında, c: 16, s: 71; c: 19, s: 157
  • Celaluddin Abdurrahman bin Kemaluddin el-Mısri      el-Suyuti, vefatı 911 hicri, “Cam’ul-Cevami” kitabında, c: 2, s: 194;      “El-Durr el-Mensur” kitabında, c: 6, s: 7
  • Nuruddin Ali bin Abdullah bin Ahmed el-Semhudi,      vefatı 911 hicri, “Cevahir’ul-‘İkdeyn” kitabında, c: 2, s: 245
  • Şihabuddin Ahmed bin Muhammed bin Ali el-Heytemi,      vefatı 926 hicri, “Sav’ik el-Muhrika” kitabında, s: 101
  • Muhammed bin Yusuf el-Salihi el-Şami, vefatı 942      hicri, “Subul el-Huda vel-Reşâd” kitabında, c: 11, s: 67
  • Muttaki Ali bin Husameddin el-Kureyşi el-Hindi,      vefatı hicri 977, “Kenz’ul-‘Ummâl” kitabında, c: 1, s: 208