Sefine (gemi) Hadisi

Hz. Muhammed, Allah’ın duası ve selamı ona ve tertemiz Ehli Beytine olsun, şöyle buyurdu:

 

“Ehli Beytim Nuh aleyhi selamın gemisi gibidir. Her kim bu gemiye binerse kurtulur ve her kim dışında kalırsa boğulur, ölür !” (1*)

 

Hz. Muhammed, Ehli Beytini Nuh aleyhi selamın gemisine neden benzetti?

Bu sorunun cevabını doğru verebilmek için, Hz. Nuh aleyhi selamın zamanına ait bilgilere değinmek gerekir. Nitekim Hz. Nuh aleyhi selamın gemisi, Ehli Beyte benzetilmiş ve örnek olarak verilmiştir. Bu durumda Hz. Nuh aleyhi selamın tarihiyle ilgili bilgilerden konuya açıklık getirelim.

Hz. Nuh aleyhi selamın dönemini en doğru veren Kuran-ı Kerim’in ayetlerini inceleyelim.

Yunus suresi, ayet: 73

“Yine onu (Hz. Nuh’u) yalanladılar, biz de hem onu hem de onunla beraber gemide bulunanları kurtardık ve onları halifeler kıldık; ayetlerimizi yalanlayanları da boğduk. Bak ki uyarılanların sonu nasıl oldu !”

 

Hud suresi, ayet: 40-45

“ Nihayet emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca Nuh’a dedik ki: Her canlı çeşitlerinin her birinden iki eş ile aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında aileni ve iman edenleri gemiye yükle! Zaten onunla pek az iman etmişti. Nuh dedi ki: Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir. Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nuh, gemiden uzakta bulunan oğluna: Yavrucuğum! Bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma! Diye seslendi. Oğlu: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım, dedi. Nuh: Bu gün Allah’ın emrinden merhamet sahibi Allah’tan başka koruyacak kimse yoktur, dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu. Ey yer suyunu yut! Ve ey gök suyunu tut! Denildi. Su çekildi; iş bitirildi; gemi Cudi üzerine yerleşti. Ve: O zalimler topluluğunun canı cehenneme! Denildi.”

 

Hz. Nuh aleyhi selam ile gemiye binmeyenlerin boğularak öldüğü ve canlarının cehenneme gittiği beyan edilmiştir.

Hz. Nuh aleyhi selamın eşi ve oğlu gemiye binmediler, inkârcılarla beraber tufanda boğulup, yok olmuşlardır. Bu olaydan anlaşılan, kimliğin önemsizliğidir. Bu olayda sadece gemiye binip kurtulanlar veya binmeyip yok olanlar söz konusudur. 

Çocuklarına gereken sevgiyi ve şefkati gösteren bir babaya, çocuklarının ona çok yakın olmaları beklenir. Hz. Nuh aleyhi selamın evinde sevgi ve şefkatin olmadığını iddia etmek, dayanaksız ve yanlış olur. Nitekim Hz. Nuh aleyhi selam şanı yüce Allah’ın bir elçisiydi. Onun sevgi ve şefkate sahip olması, elçiliğinin şartlarındadır. Çünkü kendisi insanlara bir öğretmen ve bir örnektir.

Hz. Nuh aleyhi selamın sevgisine ve şefkatine rağmen, oğlu ona itaat etmedi. Çocukların terbiyesi konusunda annelerin önemi pek büyüktür. Hz. Nuh aleyhi selamın eşi de gemiye binmeyenlerin arasında yer almıştı. Bunu ayetlerden bilmekteyiz. Hz. Nuh aleyhi selamın oğlunun, neden gemiye binmediğini de anlamamız, bu gerçeğe dayanarak daha kolay olmaktadır. Demek ki evdeki terbiye, baba ve aynı zamanda anne tarafından da doğru verilmesi gerekiyor.

Hz. Nuh aleyhi selamın olayında görünen şudur ki, onun eşi ve oğlu onu kabul etmemişlerdi.  Hz. Nuh aleyhi selamın tufan hakkında söylediklerini ümmetinin çoğunluğu kabul etmemişti. Ayetlerde de çoğunluğun ona inanmadığı beyan edilmiştir.

Bu kısımdan aldığımız gerçek şudur ki, bir peygamberin evinde yaşayan, orada doğup büyüyenlerin de inanmayanların tarafına geçebilecekleridir. Bunun tam tersi de mümkündür. En büyük inkârcıların evinde yaşayanların da, inananların tarafına geçebilecekleridir. Firavun ve eşi Hz. Asiye’nin durumu öyleydi. Firavun en büyük kâfir iken onun evindeki eşi ise inananların tarafında yer almıştı.  

 

Buraya kadar yazdıklarımızın peygamber efendimizin ümmeti ile ilgisi nedir?

 

Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.a.s.) şöyle buyurmuştur:

“Sizler, karış karış ve adım adım sizden öncekilerin (önceki ümmetlerin) yolunu izleyeceksiniz! Hatta onlar bir hayvan inine (yuvasına) inmiş olsalar dahi, siz de bunu yapacaksınız!”

Hazır olan ashap sordular ki:

“Ey Allah’ın elçisi! Öncekilerden Yahudi ve Hristiyanları mı kast ediyorsun?”

Peygamber efendimiz buyurdu ki:

“ Başka kimi kast edeceğim?”(*)

 

Önceki ümmetlerin işledikleri hataları bu ümmetin yapmaması için, peygamber efendimiz Ehli Beytini kurtarıcı bir gemi ve dosdoğru bir yol olarak ümmetine vasiyet etmiştir. Peygamber efendimize çok yakın görünenlerin ve daha önemlisi ise çoğunluğun doğru yoldan çıkmış olabileceğini, yukarıdaki hadisi şerifin verdiği beyan kanıtlamaktadır. 

Hz. Nuh ile gemiye binenlerin yeryüzündeki halifeler kılındığını ayet açık bir şekilde beyan etmiştir. Ayetin bu açıklamasına göre, Ehli Beyt ve onlara uyanlar bu ümmetin halifeleridir.

 

Hz. Nuh aleyhi selamın ve Hz. Muhammed ve Ehli Beytinin durumunu karşılaştıralım. Hz. Muhammed (s.a.a.s.) ashabına, ona inanmış olduklarını gösterenlere, Ehli Beytine uymalarını vasiyet etmiştir. Hz. Muhammed’in (s.a.a.s.) Ehli Beyti ile ilgili yapmış olduğu bu vasiyeti, Hz. Nuh aleyhi selamın ümmetine, gemiye binmeleri için yapmış olduğu çağrısının aynısıdır. Hz. Nuh aleyhi selamın gemisi inananları nasıl tufandan kurtardıysa, Ehli Beyt de Hz. Muhammed’in (s.a.a.s.) vefatından sonra, bu ümmetin içindeki müminleri ihtilafların tufanından kurtaracaktı.

Hz. Muhammed (s.a.a.s.), kendisinden sonra ümmetinin içinde olacak ihtilafları iyi biliyordu. Tıpkı Hz. Nuh aleyhi selam, tufanın olacağını önceden bildiği gibi, Hz. Muhammed de (s.a.a.s.) kendisinden sonra ümmetinin ihtilafa düşeceğini iyi biliyordu. Bu bilgisine dayanarak ta, birçok defa ve veda haccında, Ehli Beytini ümmeti için önder ve kurtarıcı yol olarak vasiyet etti. Peygamber efendimiz veda haccındaki vasiyetinde Kuran’ı Kerim’i bir kere anarak, ümmetinin ona tutunmasını vasiyet ettiğinde, Ehli Beytine tutunmalarını ve onlara karşı itaatli olmalarını ise üç kere hatırlatmıştır. Ehli Beyte itaat etmelerini ve tutunmalarını ciddiye almaları için de, bu vasiyetini kabul etmeyenleri Allah’ın azabıyla üç kere tehdit etmişti. Tıpkı Hz. Nuh aleyhi selamın, ona itaat etmedikleri halde, onların üzerine gelecek azaptan ümmetini korkuttuğu gibi.

Kurtuluş gemisi ve dosdoğru yolun sahipleri Ehli Beyttir. Bu ümmete Kuran’ı Kerim ve Ehli Beyt beraber vasiyet edilmiştir. Hz. Muhammed’in (s.a.a.s.) vefatından sonra ümmetin içinde büyük bir ihtilaf oldu. Bu ihtilaf ortaya çıktığında, onlara tutunulması vasiyet edilen Ehli Beyt terk edildi. Hz. Nuh aleyhi selamın oğlu tufandan kurtulabilmek için “bir dağa sığınacağım” dediği gibi, bu ümmetin çoğunluğu da ortaya çıkan ihtilaf tufandan kurtulmak için, çukurlara sığındılar. Tek kurtuluş yolu olan Ehli Beytin gemisine binmeleri gerekirken, ümmetin çoğunluğu kurtuluşu başka yerlerde aradı. Dikkat edilmesi gereken bir husus ise, Hz. Nuh aleyhi selamın tufanından ancak gemiye binenlerin sayısı kadar kurtulduğu gibi, bu ümmetin içine düştüğü ihtilaf tufandan da ancak çok az kişinin kurtulmuş olmasıdır. Hz. Nuh aleyhi selama ancak az sayıda insanlar inandığı gibi, Hz. Muhammed’in vasiyet ettiği Ehli Beytine tutunanlar ve onları önderleri kabul edenler de ne yazık ki azınlığın azınlığı olarak kaldılar. Tarih tekerrürden ibarettir deyimi, bir daha tecelli etti. Ehli Beytin kurtarıcı gemisi terkedildi ve ufak tefek kayaların üzerine çıkarak, tufandan kurtulmaya çalışıldı. Yüksek dağların kurtaramadığı o tufandan, küçücük kayalardan kurtuluşu umdular.

Ümmetin çoğunluk olarak, Ehli Beyte karşı yaptığı ilk devirdeki muhalefeti yüzünden, şimdiye kadar Müslümanlar her gün ölmektedir. Hz. Nuh aleyhi selamın zamanında ümmetinin içindeki muhalifler birden öldüyse, bu ümmetin içindeki muhalifler de her gün çıkmazların içine düşerek ölmektedir. Ona binilmesi vasiyet edilen, birliği ve beraberliği sağlayacak gemiye binilmemesi, bu ölümlerin sebebidir.    

Şanı yüce Allah, hepimizi Ehli Beytin gemisine binmeye muvaffak etsin ve bunu müyesser kılsın, Kendisi her şeyi bilen ve duyandır.

 

 

 

(*)Bu hadisi şerif en muteber hadis kaynaklarında “doğru” olarak aktarılmıştır. Yerimiz müsait olmadığından kaynakları veremiyorum.

 

 

(1*)

Kaynaklar:

Alevi kaynaklar bu konuda ittifak içindedir.

Sünni kaynaklar:

 

  1. Osman bin Muhammed bin Ebi Şeybe el-Kufi, vefatı 235      hicri, “El-Musannaf” kitabında, c: 7, s: 503
  2. Ahmed bin Hanbel (Hanbeli mezhebinin imamı), vefatı      241 hicri, “El-Fadâil” kitabında, c: 2, s: 785, hadis nu: 1402
  3. Ebu Muhammed Abdullah bin Muslim İbin Kuteyba,      vefatı 276 hicri, “El-Ma’ârif” kitabında, s: 252
  4. Ebul-Abbâs Ahmed bin Muhammed bin Said İbin ‘Ukde,      vefatı 333 hicri, “Fadâilu Emir el-Muminin” kitabında, s: 44
  5. Hafız Ebil-Kasem Suleyman bin Ahmed el-Tabarani,      vefatı 360 hicri, “El-Mu’cem el-Kebir” kitabında, c: 3, s: 45-46; c: 12,      s: 27; “El-Mu’cem el-Avsat” kitabında, c: 4, s: 10; c: 5, s: 155, 306; c:      6, s: 85; “El-Mu’cem el-Sağiyr” kitabında, c: 1, s: 139-140; c: 2, s: 22
  6. Abdullah bin ‘Adey, vefatı 365 hicri, “El-Kâmil”      kitabında, c: 2, s: 306; c: 6, s: 411
  7. Ebul-Hasan Ali bin Umar el-Dârekutni, vefatı 385      hicri, “El-’İlalu” kitabında, c: 6, s: 236
  8. Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah el-Hakim      el-Nisaburi, vefatı 405 hicri, “El-Mustedrek” kitabında, c: 2, s: 343; c:      3, s: 151
  9. Hafız Ebi Bekr Ahmed bin Musa bin Merduveyh      el-İsfahani, vefatı 410 hicri, “Menakib Ali bin Ebi Talib” kitabında, s:      214, 263
  10. Ebu Nu’aym Ahmed bin Abdullah el-İsfahani, vefatı      430 hicri, “Hilyet’ul-Evliyâ” kitabında, c: 4, s: 306
  11. Kadı Ebi Abdullah Muhammed bin Selâme el-Kuda’iy,      vefatı 454 hicri, “Musned el-Şihâb” kitabında, c: 2, s: 273-275
  12. Ebu Umar Yusuf bin Abdullah bin Abdulberr, vefatı      463 hicri, “El-İnbâh ala Kabail el-Ruvât” kitabında, s: 41
  13. Ahmed bin Ali bin Sabit Ebu Bekr el-Hatib      el-Bağdadi, vefatı 463 hicri, “Tarih Bağdad” kitabında, c: 12, s: 90
  14. Ebul-Hasan Ali bin Muhammed el-Culabiyyu bin      Mağazili el-Şafii, vefatı 483 hicri, “El-Menakib Ali bin Ebi Talib”      kitabında, s: 132, 173, 177
  15. Sam’âni, vefatı 489 hicri, “Tefsir” kitabında, c: 3,      s: 472
  16. Ubeydullah bin Abdullah bin Ahmed Ebul-Kasem Hâkim      el-Nisaburi el-Hisikani, vefatı 495 hicri, “Şevahid’ul-Tenzil” kitabında,      c: 1, s: 361
  17. Ebu Abdullah Muhammed bin ‘Umar Fahruddin el-Razi,      vefatı 606 hicri, “Tefsir” kitabında, c: 27, s: 167
  18. Muhyiddin İbn’ul-‘Arabi, vefatı 638 hicri, “Tefsir”      kitabında, c: 1, s: 322
  19. İzuddin Abdulhamid bin Hibetullah bin Ebil-Hadid      el-Mu’tezili, vefatı 655 hicri, “Şerh Nehcul-Belağa” kitabında, c: 1, s:      218
  20. Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah el-Kuda’iy İbin      El-Abâr, vefatı 658 hicri, “Durer el-Samt fi haberi el-Sıbt” kitabında, s:      116
  21. Muhibbuddin Ahmed bin Abdullah el-Tabari, vefatı 694      hicri, “Zahair’ul-‘Ukba” kitabında, s: 20
  22. Ebu İshak İbrahim bin Sa’duddin el-Hamaviy      el-Cuveyniy, vefatı 722 hicri, “Feraid’ul-Sımtayn fi fadaili el-Murtada      vel-Betul ves-Sıbtayn” kitabında, c: 2, s: 242
  23. Cemaluddin Ebil-Haccâc Yusuf el-Meziy, vefatı 742      hicri, “Tehziyb’ul-Kemâl” kitabında, c: 28, s: 410-411
  24. Cemaluddin Muhammed bin Yusuf bin Hasan bin Muhammed      el-Zarandi el-Hanefi, vefatı 750 hicri, “Nazmu durer el-Samtayn”      kitabında, s: 235
  25. İmamuddin İsmail bin ‘Umar İbin Kesir el-Dimaşki,      vefatı 774 hicri, “Tefsir” kitabında, c: 4, s: 123
  26. Seyyid Ali Şihabuddin bin Şihab el-Hamadani, vefatı      786 hicri, “Meveddet’ul-Kurba” kitabında, s: 13
  27. Ali bin Ebi Bekr bin Suleyman el-Heysemi, vefatı 807      hicri, “Mecma’uz-Zevaid” kitabında, c: 9, s: 168
  28. Takiyuddin Ahmed bin Ali bin Abdulkadir el-Makriyzi,      vefatı 845 hicri, “İmta el-Esma” kitabında, c: 11, s: 178
  29. Ali bin Muhammed bin Ahmed el-Maliki el-Mekki İbin      Sabbâğ, vefatı 855 hicri, “Fusul el-Muhimme” kitabında, c: 1, s: 141-142
  30. Celaluddin Abdurrahman bin Kemaluddin el-Mısri      el-Suyuti, vefatı 911 hicri, “Cami’ul-Sağiyr” kitabında, c: 1, s: 373; c:      2, s: 533; “El-Durr el-Mensur” kitabında, c: 1, s: 72; c: 3, s: 334
  31. Nuruddin Ali bin Abdullah bin Ahmed el-Semhudi,      vefatı 911 hicri, “Cevahir’ul-‘İkdeyn” kitabında, c: 2, s: 190
  32. Muhammed bin Yusuf el-Salihi el-Şami, vefatı 942      hicri, “Subul el-Huda vel-Reşâd” kitabında, c: 11, s: 11-12
  33. Muttaki Ali bin Husameddin el-Kureyşi el-Hindi,      vefatı hicri 977, “Kenz’ul-‘Ummâl” kitabında, c: 2, s: 435; c: 12, s:      94-95, 98-99
  34. Zeynuddin Abdurrauf bin Tacul-Arifin el-Munavi,      vefatı 1031 hicri, “Faydul-Kadir” kitabında, c: 2, s: 658; c: 5, s: 660;      “Kunuz el-Hakaik” kitabında, s: 132