Âl-i Muhammed kimdir?“

Âl-i Muhammed’in manası hakkında iki görüş mevcuttur. Birinci görüş, Âl-i Muhammed’in peygamber efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.as.) Ehli Beyti olduğudur. Peygamber efendimizin Ehli Beytinin kim olduğunu geçen yazımda açıklamıştım. Peygamber efendimizin Ehli Beyti, imamı Ali hazretleri, Hz. Fatima, imamı Hasan, imamı Hüseyin ve Hz. Selman efendilerimizden ibarettir.

İkinci görüş, Âl-i Muhammed’in peygamber efendimizin bütün ümmeti olduğudur.

Müslümanların ana kaynaklarında aktarılan haberlere göre, Âl-i Muhammed’in peygamber efendimizin Ehli Beyti, Hz. Ali, Hz. Fatima, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Hz. Selman oldukları, daha ağırlıklı bir şekilde tespit edilmiştir. Hatta bu hususla ilgili, Âl-i Muhammed’in Ehli Beyt olduğunu beyan eden, çok sayıda özel kitaplar yazılmıştır.

Ehli Beytin Âl-i Muhammed olduğunu beyan eden haberlerden biri:

Peygamber efendimiz Hz. Muhammed, Allah’ın duası ona ve tertemiz Ehli Beytine olsun, bir gün kızı Hz. Fatima’ya şöyle buyurdu:

“Bana kocanı ve iki oğlunu getir!”    

Hz. Fatıma kocası Hz. Ali ve iki oğlu Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i peygamber efendimizin huzuruna getirdiğinde, peygamber efendimiz onların üzerine üstlük olarak kullandığı uzun elbisesini (abasını) serdi ve ellerini onların üzerine koyarak şöyle buyurdu:

“Ey Allah’ım! Bunlar Âl-i Muhammet’tir. Duanı (salavatını) ve bereketini Muhammed’e ve Âl-i Muhammed’e kıl! Sen övülmeye layık ve yücesin.”

Orada hazır olan peygamber efendimizin hanımı Hz. Umm Seleme, peygamber efendimizin Ehli Beyti üzerine serdiği elbisesinin altına girmek istediğinde, peygamber efendimiz mani olmuştur. (1*)

Şanı yüce Allah, Peygamber efendimize şu ayeti indirdi:

“Allah ve melekleri, Peygamber’e çok salavat getirirler (hayır duasında bulunurlar, kutsarlar). Ey müminler! Siz de ona salavat getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.” (Ahzap suresi: 56)

Bu ayet indiğinde ashap peygamber efendimize sordular:

“Ey Allah’ın elçisi! Sana nasıl selam vereceğimizi biliyoruz. Ama nasıl salavat getireceğimizi bilmiyoruz!”

Peygamber efendimiz şöyle buyurdu:

“Deyiniz ki: Ey Allah’ım! Salavatını ve bereketini İbrahim’e ve Âl-i İbrahim’e kıldığın gibi, Muhammed’e ve Âl-i Muhammed’e de kıl. Sen övülmeye layık ve yücesin.” (*Bu konu özel olarak işlenecektir)

Ayeti kerimede ve hadisi şerifte geçen “salavat” (getirirler) kelimesine çeşitli manalar verilmiştir. Bu manalardan birkaçını Kuran’ı Kerim’in meallerinden veriyorum:

“rahmet, övgü ve iltifat ile anarlar.”; “överler”; “desteklemektedir”; “ikramda bulunurlar”; “kutsarlar”; “onun şerefini gözetmeğe, şanını yüceltmeğe özen göstermekte”…

“Salavat” kelimesine “duaların ve kutsamanın en yücesi, en hayırlısı” manasını vermek, kanaatimce en doğrusudur. Bu salavat duasını her Müslüman namazında okumaktadır. Bu hususu, gelecek yazıda işleyeceğim için burada açmıyorum.

Âl-i Muhammed’in, peygamber efendimizin ümmeti olduğunu iddia edenler olmuştur. Bu iddia birçok açıdan doğru değildir. Bu ümmete mensup olup, nice zulmü ve kötülüğü yapan insanların Âl-i Muhammed’den kabul edilmesi, vicdanen ve dinen doğru değildir. Zalim ve kötü olan insanlara her kılınan namazda hayır duasında bulunmak, vicdanen ve dinen doğru olabilir mi?

Âl-i Muhammed, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin efendilerimizdir. Allah’ın en yüce, en kutsal ve en hayırlı duası onların üzerine olsun.    

 

Kaynaklar:

Bu konuda Alevi kaynaklar ittifak içindedir.

Sünni kaynaklar:

(1*)

  1. Ahmed bin Hanbel (Hanbeli mezhebinin imamı), vefatı      241 hicri, “Musned” kitabında, c: 6, s: 323
  2. Muhammed bin İsmail el-Buhari, vefatı 256 hicri,      “Sahih” kitabında, c: 4, s: 118
  3. Ahmed bin Ali el-Musuli Ebu Ya’la, vefatı 307 hicri,      “Musned” kitabında, c: 12, s: 344
  4. Muhammed bin Ahmed el-Duvlâbi, vefatı 310 hicri,      “Zurriyet el-Tahira” kitabında, s: 150
  5. Ebu Cafar Ahmed bin Muhammed el-Tahavi, vefatı 321      hicri, “Muşkil el-Âsâr” kitabında, c: 1, s: 334
  6. Hafız Ebil-Kasem Suleyman bin Ahmed el-Tabarani,      vefatı 360 hicri, “El-Mu’cem el-Kebir” kitabında, c: 3, s: 53; c: 23, s:      336; c: 19, s: 129-130;  “Mu’cem      el-Avsat” kitabında, c: 3, s: 29
  7. Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah el-Hâkim el-Nisaburi,      vefatı 405 hicri, “El-Mustedrek” kitabında, c: 3, s: 148
  8. Hafız Ebi Bekr Ahmed bin Musa bin Merduveyh      el-İsfahani, vefatı 410 hicri, “Menakib Ali bin Ebi Talib” kitabında, s:      306
  9. Ebu İshak Ahmed bin Muhammed bin İbrahim      el-Sa’alabiy, vefatı 427 hicri, “El-Keşfu vel-Beyan” kitabında, c: 8, s:      311
  10. Ebu Bekr Ahmed bin Huseyn el-Beyhaki, vefatı 458      hicri, “Sunen” kitabında, c: 2, s: 148
  11. Ubeydullah bin Abdullah bin Ahmed Ebul-Kasem Hâkim      el-Nisaburi el-Hisikani, vefatı 495 hicri, “Şevahid’ul-Tenzil” kitabında,      c: 2, s: 115, 117
  12. Ebu Muhammed el-Ferrâ el-Bağavi, vefatı 510 hicri,      “Tefsir” kitabında, c: 3, s: 542
  13. Hafız İbin ‘Asakir Ebi Kasem Ali bin Hasan bin      Hibetullah bin Abdullah el-Şafii, vefatı 571 hicri, “Tarih medinet Dimaşk”      kitabında, c: 13, s: 203, 205; c: 14, s: 141-142
  14. Abdullah bin Kuddâme, vefatı 620 hicri, “El-Muğni”      kitabında, c: 1, s: 581
  15. Muhammed bin Talha el-Şafii, vefatı 652 hicri,      “Matâlib el-Suûl” kitabında, s: 22-23
  16. Ebi Zakariyya Muhyiddin bin Şeref el-Nuvavi, vefatı      676 hicri, “El-Mecmu” kitabında, c: 3, s: 466
  17. Muhibbuddin Ahmed bin Abdullah el-Tabari, vefatı 694      hicri, “Zahair’ul-‘Ukba” kitabında, s: 19, 21
  18. Ali bin Ebi Bekr bin Suleyman el-Heysemi, vefatı 807      hicri, “Mecma’uz-Zevaid” kitabında, c: 9, s: 166
  19. Takiyyiddin Ahmed bin Ali el-Makrizi, vefatı 845      hicri, “İmta el-Esma” kitabında, c: 11, s: 22
  20. İbin Hacer el-‘Askalani, vefatı 852 hicri,      “Feth’ul-Bari” kitabında, c: 11, s: 130
  21. Ebu Muhammed Bedruddin Mahmud bin Ahmed El-‘Ayni,      vefatı 855 hicri, “’Umdet’ul-Kâri” kitabında, c: 15, s: 264
  22. Celaluddin Abdurrahman bin Kemaluddin el-Mısri      el-Suyuti, vefatı 911 hicri, “Tenvir el-Huvalik” kitabında, s: 182-183
  23. Şihabuddin Ahmed bin Muhammed bin Ali el-Heytemi,      vefatı 926 hicri, “Sava’ik-ul Muhrika” kitabında, s: 144
  24. Muhammed bin Yusuf el-Salihi el-Şami, vefatı 942      hicri, Subul el-Huda vel-Reşad” kitabında, c: 11, s: 10

Muttaki Ali bin Husameddin el-Kureyşi el-Hindi, vefatı hicri 977, “Kenz’ul-‘Ummâl” kitabında, c: 13, s: 645