Ehli Beyt efendilerimizin yüceliği, hiç şüphesiz ona ait oldukları peygamber efendimiz Hz. Muhammed’e (s.a.a.s) dayanmaktadır. Ehli Beytin yüceliği (ev halkının yüceliği), o evin sahibi olan Hz. Muhammed’dendir (s.a.a.s.). Ehli Beyti yüceltenler, peygamber efendimiz Hz. Muhammed’i yüceltenlerdir. Ehli Beytin yüceliğini küçümseyenler, hiç şüphesiz peygamber efendimizin yüceliğini küçümseyenlerdir.
Bu mübarek ev halkının sahibi olan Hz. Muhammed, Allah’ın duası ve selamı ona ve tertemiz Ehli Beytine olsun, öncekilerin ve kıyamete kadar geleceklerin en yücesidir. Varlık âlemi onun hürmeti ve sevgisi ile var edildi. Peygamber efendimizi sevmek, Allah’ı sevmektir. Peygamber efendimizi saymak, Allah’ı saymaktır.
Peygamber efendimizin yüceliği, onun buyurmuş olduğu şu mübarek sözleriyle daha iyi açıklanır, buyurdu ki:
“Ben peygamber iken Âdem toprak ve su arasındaydı. Ben peygamber iken ne Âdem ne toprak ne de su var idi.”
Şanı yüce Allah, peygamber efendimiz hakkında şöyle buyurdu:
“Şüphesiz sen büyük bir ahlaka sahipsindir.” (Kalem suresi:4)
Ayette kastedilen ahlak, şanı yüce Allah’ın peygamber efendimize vermiş olduğu kemal ve güzelliktir. Peygamber efendimizin ahlakı, şanı yüce Allah’ın zatından gelen yücelikten başka bir şey değildir. Peygamber efendimiz bu hususla ilgili şöyle buyurdu:
“Şanı yüce Allah, insanların babası olan Âdem’i yarattığında ve ona ruhundan üfürdüğünde, arşın (en yüksek makamın) sağında bulunan beş varlık, Âdem’in dikkatini çekti. Âdem bu varlıkları gördüğünde dedi ki: Ey Rabbim! Benden daha önce topraktan birini yarattın mı? Rab dedi ki: Ey Âdem, hayır yaratmadım! Âdem dedi ki: Benim şeklimde ve suretimde gördüğüm bu beş varlık kimdir? Rab dedi ki: Bunlar senin evladından olan beş kişidir. Bunlar olmasaydı seni yaratmazdım. Bu beş varlığa benim isimlerimden beş isim ayırdım. Bu beş varlık olmasaydı, ne cenneti, ne cehennemi, ne arşı, ne kürsüyü, ne göğü, ne yeri, ne melekleri, ne insanı ve ne de cinleri yaratırdım! Ben Mahmut’um (Övülen, övgünün sahibi) ve bu Muhammet’tir. Ben yüceyim ve bu Ali’dir. Ben Fâtir’im (Yaratan, var eden) ve bu Fatima’dır. Ben İhsan’ım (iyiliğin yeriyim) ve bu Hasan’dır. Ben Muhsin’im (iyilikte bulunan) ve bu Hüseyin’dir. Yüceliğime ant içtim ki, bunların birine karşı zerre kadar düşmanlıkla bana gelenleri, şüphesiz cehenneme geçireceğim! Ey Âdem, bunlar yarattıklarımın içinde seçkinlerimdir. Yarattıklarımı bunlarla kurtarır ve bunlarla yok ederim! Eğer benden bir isteğin olursa, bunlarla bana tevessül et!”
Peygamber efendimiz, insanoğlunun babası olarak bilinen Hz. Âdem’den önce vardı. Onun varlığı, şanı yüce Allah’ın nurundandır. Bu hususla ilgili peygamber efendimiz şöyle buyurdu:
“Şanı yüce Allah, Âdem’i yaratmadan on dört bin yıl önce, şanı yüce Allah’ın huzurunda ben ve Ali nur idik. Şanı yüce Allah, Âdem’i yarattığında o nuru Âdem’in sulbuna (beline/zürriyetine) yerleştirdi. Şanı yüce Allah o nuru sulptan sulba aktararak, Abdulmuttalib’in sulbunda karar kıldı. Daha sonra o nuru Abdulmuttalib’in sulbundan çıkarıp ikiye ayırdı. Bir kısmını (Abdulmuttalib’in oğlu) Abdullah’ın sulbuna ve öbür kısmını da (Abdulmuttalib’in oğlu) Ebu Talib’in sulbuna yerleştirdi. Ali bendendir, ben de Ali’denim. Ali’nin kanı benim kanımdır, Ali’nin eti benim etimdir. Ali’yi sevenler, beni sevdikleri için onu sevmiş olurlar ve Ali’den nefret edenler de benden nefret ettikleri için Ali’den nefret etmiş olurlar.”
Açıklama: Abdulmuttalib hazretleri, peygamber efendimizin dedesidir. Abdullah hazretleri, peygamber efendimizin babasıdır. Ebu Talib hazretleri, peygamber efendimizin amcası ve imamı Ali efendimizin babasıdır.
Peygamber efendimizin yüceliğini saymakla bitiremeyiz. Çünkü peygamber efendimiz şanı yüce Allah’ın nurundandır. Şanı yüce Allah’ın nurunu saymakla ve yazmakla tarif edip bitiremeyiz. Nitekim bu mübarek nur, göklerin ve bütün varlığın üzerindedir. Onu bütünüyle bilmek ve tarif etmek aklımızın imkânı dışındadır. Nitekim aklımızı o nur yaratmıştır. Yaratılan, onu yaratanın bütününü ve mahiyetini bilemez. Biz, ancak bize o nurdan anlatılanı ve gösterileni bilebiliriz. Bu bildiğimiz gerçeklere göre, peygamber efendimiz öncekilerin ve sonrakilerin en yücesidir. Peygamber efendimizin bu özellikleri, Müslümanların kaynaklarında yaygındır ve bunda ihtilaf yoktur. Bu nurun öbür görüntüsü olan imamı Ali efendimiz hakkında ise, Müslümanlar arasında ihtilaf olmuştur. Peygamber efendimizin yüceliğini kabul edenler, imamı Ali’nin yüceliği konusunda ihtilafa düştüler. Bunun sebeplerini daha iyi anlayabilmek için, Kuran’ı Kerimdeki ayetlerden örnekler vermek istiyorum. Şanı yüce Allah önceki ümmetler hakkında şöyle buyurmuş:
“İnsanlar bir tek topluluktu. Allah peygamberleri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdi ve anlaşmazlığa düştükleri konularda halkın arasında hükmetmeleri için onlarla birlikte gerçeği içeren kitabı indirdi. Oysa kitapta anlaşmazlığa düşenler, kendilerine kitap verdiklerimizden başkası değildi. Bunlar, kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra sırf aralarındaki kıskançlık ve azgınlık yüzünden, çekişmeye girdiler. Bunun üzerine Allah iman edenleri, kendi izniyle, onların hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allah, dilediğini doğru yola iletir.” (Bakara suresi: 13)
Şanı yüce Allah başka bir ayette şöyle buyurmuş:
“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ayrılık ve anlaşmazlığa düşenler gibi olmayınız. Onlar için büyük bir azap var.” (Âl-i İmran suresi: 105)
Bu iki ayetin Hz. Muhammed’in (s.a.a.s.) ümmeti ile ne ilgisi olduğunu apaçık beyan eden bir ayet vardır ki, şanı yüce Allah şöyle buyurdu:
“Yoksa siz, sizden öncekilerin başına gelenler gibisi sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz? Onlar zorluk ve sıkıntıya uğradılar ve öylesine sarsıldılar ki elçi ve beraberindeki inananlar, ‚Allah’ın yardımı ne zaman,‘ dediler. İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır.” (Bakara suresi: 14)
Hz. Muhammed’in (s.a.a.s.) ümmeti de önceki ümmetlerde olduğu gibi apaçık beyanlar geldikten sonra ihtilafa düştüler. Bu ümmet peygamber efendimizin hayatında ve vefatından sonra da zorluklara ve sıkıntılara düştü. Bu ümmet, peygamber efendimizin peygamberliği konusunda ihtilafa düşmedi. Bu ümmet, peygamber efendimizin hayatında önder ve kılavuz olarak vasiyet ettiği kişiler hakkında ihtilafa düştü. Peygamberin elçilik görevine rıza gösterenler, peygamberin vasiyet ettiği velinin velayetini inkâr ettiler. Hâlbuki peygamberin ve velinin nuru birdir. Bu nur makamlarda ayrı görüldü. Biri peygamberlikte ve öbür ise velayette göründü. Şanı yüce Allah’ın nuru olan bu nur, peygamber efendimiz Hz. Muhammed’de (s.a.a.s.) peygamberlik makamında göründü ve Hz. imamı Ali efendimizde de halifelik (velayet) makamında göründü.
Şanı yüce Allah’ın sonsuz ve en yüce duası ve selamı peygamber efendimiz Hz. Muhammed’in ve tertemiz Ehli Beytinin üzerine olsun.