Ehli Beyt kimdir?
İslam dinini hakkıyla anlamak ve yaşamak, ancak Ehli Beytin bilgisi ve öğretisiyle mümkündür. İslam dini iki değer üzere kurulmuştur. Bunların birincisi Kuran’ı Kerim ve ikincisi ise Ehli Beyttir. Bu hususla ilgili peygamber efendimiz, on binlerce Müslümanın huzurunda vasiyet olarak şöyle buyurdu:
“Ey insanlar! İçinizde değeri biçilmez iki emanet bırakıyorum. Birincisi Allah’ın kitabıdır (Kuran’dır) ve ikincisi ise zürriyetim olan Ehli Beytimdir. Bunların ikisine tutunursanız asla doğru yoldan çıkmayacaksınız. Ve bunların ikisi cennette benim huzuruma varana kadar asla birbirinden ayrılmayacaklar. Ehli Beytime karşı tutumunuzdan dolayı Allah’ın azabını hatırlatıyorum! Ehli Beytime karşı tutumunuzdan dolayı Allah’ın azabını hatırlatıyorum! Ehli Beytime karşı tutumunuzdan dolayı Allah’ın azabını hatırlatıyorum!” (* Bu hadisin kaynağını, yeri geldiğinde sunacağım.)
Kuran’ı Kerimi tanımak ve bilmek önemli olduğu kadar, Ehli Beyti tanımak ve bilmek te çok önemlidir.
Müslümanlar, değeri biçilmez iki emanetten biri olan Kuran’ı Kerim’in kutsiyetini ve önderliğini kabul etmektedir. Müslümanların çoğunluğu ise, bu iki emanetin ikincisi olan Ehli Beytin kimliğini, kutsiyetini, önderliğini ve değerini ne yazık ki bilmemiştir.
Şanı yüce Allah Kuran’ı Kerim’in Ahzap suresindeki 33. Ayette şöyle buyurmuş:
“Ey Ehli Beyt! Şüphesiz Allah sizden, kusuru, günahı, kötülüğü gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor.”
Bu ayet indikten sonra peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.a.s.) abasının (üstlük olarak kullandığı uzun elbisesinin) altına Hz. Ali’yi, Hz. Fatıma’yı, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i aldıktan sonra, ellerini açıp şöyle buyurdu:
“Ey Allah’ım! İşte bunlar benim Ehli Beytim ve seçkinlerimdir. Onlardan her türlü kusuru, günahı ve kötülüğü gider ve onları tertemiz kıl!”
Peygamber efendimiz bunu buyurduğunda, etrafında bulunan hanımı Hz. Umm Seleme dedi ki:
“Ey Allah’ın elçisi! Ben de size katılayım mı?”
Peygamber efendimiz şöyle buyurdu:
“Sen yerinde kal, sen hayır üzerindesin.” (1*)
Peygamber efendimizin hanımları Ehli Beyte dâhil değildir.
Ehli Beyt, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin efendilerimiz, her türlü kusur, günah ve kötülükten arınmıştır. Ehli Beytte yalan, hile, ikiyüzlülük, cahillik, yolsuzluk, nefse düşkünlük ve bunlara benzer olumsuzluk yoktur. Ehli Beytin temizliği ve kemali, Kuran’ı Kerim’in temizliği ve kemali gibidir. İkisinde noksanlık ve şüphe yoktur. İkisi de dosdoğru yolun, İslam’ın önderleridir.
Ehli Beytin kelime olarak manasını değerlendirelim. “Ehli” halkı anlamındadır. “Beyt” ev anlamındadır. Ayette ve hadiste geçen “Ehli Beyt” kelimesinin anlamı: Ev halkı.
Peygamber efendimizin evinde yaşayan hanımlarının ve geri kalan akrabalarının ev halkına (Ehli Beyte) dâhil olmadığını, hadisler apaçık bir şekilde beyan etmektedir. Bu hususla ilgili yeterince örnekler mevcuttur. Bu örnekleri yeri geldiğinde inşallah sunacağım.
Şanı yüce Allah şöyle buyurdu:
“Nuh, Rabbine seslenip şöyle dedi: “Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemden (ehlimden)dir. Senin vaadin elbette gerçektir. Sen de hükmedenlerin en iyi hükmedenisin. Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden (ehlinden) değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.” (Hud suresi: 45-46)
Nuh aleyhi selamın oğlu, akrabalık bağına (nesebe) göre, Hz. Nuh’un ev halkından (Ehli Beytinden) olduğu düşüncesinin yanlış olduğunu şanı yüce Allah apaçık bir şekilde beyan etmiştir. Bunun sebebini bize daha açıklığa kavuşturacak bir ayet vardır, buyuruldu ki:
“Ant olsun, biz Nuh’u ve İbrahim’i peygamber olarak gönderdik. Peygamberliği ve kitabı onların soylarına da verdik. Onlardan kimi doğru yola ermiştir, ama içlerinden birçoğu da doğru yoldan çıkmış kimselerdir.” (Hadid suresi: 26)
Demek ki peygamber soyundan gelenler iki guruba ayrılmış. Biri doğru yoldadır ve geri kalan çoğunluğu ise doğru yoldan çıkmıştır. Peygamberlik ve kitabın hikmeti ve bilgisi ise ancak doğru yolda kalanlara verilmiştir. Soy önemlidir ama doğru yolda olmak ta çok daha önemlidir. İşte peygamber efendimizin Ehli Beyti de doğru yolun temsilcileri olarak, peygamberliğin ve Kuran’ı Kerim’in ilmine ve hikmetine sahip oldular. Peygamber efendimizin geri kalan akrabaları bu yüceliğe sahip değildir.
Hz. Nuh aleyhi selamın oğlunun örneğine karşılık, Hz. Selman efendimizin örneği var. Hz. Selman İranlı olup, peygamber efendimizle hiçbir akrabalık bağı olmadığı halde Ehli Beytten sayıldı. Peygamber efendimiz Hz. Muhammed şöyle buyurdu:
“Selman, bizden Ehli Beyttendir.” (2*)
Peygamber efendimizin Ehli Beyti, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Hz. Selman efendilerimiz, peygamberlik evinin manevi halkı ve ailesidir. Ehli Beyt, peygamberliğin hikmet ve bilgi kaynağındandır. Ehli Beyte ait olmak, peygamberliğin ilmine ve hikmetine sahip olmaktır. Şanı yüce Allah bu konuda şöyle buyurmuş:
“Allah birbirinden gelme bir nesil olarak Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ailesi ile İmrân ailesini seçip âlemlere üstün kıldı. Allah işiten ve bilendir.” (Âl-i İmrân suresi: 33-34)
Peygamberliğe ve bu makamı temsil edecek imamlığa Hz. İbrahim aleyhi selamın ailesinden (soyundan) gelenler seçilmiştir. İşte bu seçilenler de ancak doğru yolun sahipleridir. Peygamber efendimizin ailesinden (soyundan) olan Ehli Beyt, Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin efendilerimiz, şanı yüce Allah tarafından seçilmiş ve âlemlere üstün kılınmıştır. Bunu kıskananlar oldu, şanı yüce Allah buyurdu ki:
“Yoksa onlar, Allah’ın lütuf ve kereminden insanlara verdiği nimetleri kıskanıyorlar mı? Şüphesiz biz, İbrahim ailesine de kitap ve hikmeti vermiştik. Hem de onlara büyük bir mülk ve saltanat ihsan ettik.” (Nisa suresi: 54)
Bu ayetteki insanlardan maksat, Hz. İbrahim aleyhi selamın soyundan gelen peygamberler ve imamlardır. Kalplerinde hastalık olan insanlar, şanı yüce Allah’ın Ehli Beyte vermiş olduğu kitap bilgisi ve hikmetini ve onlara bahşetmiş olduğu manevi ve maddi mülk ve saltanatı kıskandılar.
(1*)
Alevi kaynaklar bu hadisi ittifak içinde aktarmıştır.
Sünni kaynaklar:
- Osman bin Muhammed bin Ebi Şeybe el-Kufi, vefatı 235 hicri, “Musned” kitabında, c: 7, s: 501
- Ahmed bin Hanbel (Hanbeli mezhebinin imamı), vefatı 241 hicri, “Musned” kitabında, c: 4, s: 107, c: 6, s: 323
- Muhammed bin İsmail el-Buhari, vefatı 256 hicri, “Tarih’ul-Kebir” kitabında, c: 2, s: 110
- Ebu İsa Muhammed bin İsa el-Tırmizi, vefatı 279 hicri, “Sunen” kitabında, c: 5, s: 31
- ‘Amr bin Ebi ‘Âsem, vefatı 287 hicri, “Kitâbu-Sunne” kitabında, s: 589
- Ebu Abdurrahman Ahmed bin Ali el-Nesai, vefatı 303 hicri, “Sunen el-Kubra” kitabında, c: 5, s: 113
- Ahmed bin Ali el-Musuli Ebu Ya’la, vefatı 307 hicri, “Musned” kitabında, c: 12, s: 313, 344, 451, 456
- Muhammed bin Cerir el-Tabari, vefatı 310 hicri, “Cami’ul-Beyân” kitabında, c: 22, s: 10
- Muhammed bin Ahmed el-Duvlâbi, vefatı 310 hicri, “Zurriyet el-Tahira” kitabında, s: 150
- Ebu Cafar Muhammed bin ‘Amr bin Musa el-‘Ukayli, vefatı 322 hicri, “El-Du’afa” kitabında, c: 3, s: 304
- Hafız Ebul-Abbas Ahmed bin Muhammed bin Sa’iyd İbin ‘Ukde el-Kufi, vefatı 333 hicri, “Fadailu Emirul-Muminin Ali bin Ebi Talib” kitabında, s: 210
- Hafız Ebil-Kasem Suleyman bin Ahmed el-Tabarani, vefatı 360 hicri, “El-Mu’cem el-Kebir” kitabında, c: 3, s: 53
- Abdullah bin ‘Adey, vefatı 365 hicri, “El-Kamil” kitabında, c: 5, s: 279
- Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah el-Hâkim el-Nisaburi, vefatı 405 hicri, “El-Mustedrek” kitabında, c: 2, s: 416, c: 3, s: 148
- Hafız Ebi Bekr Ahmed bin Musa bin Merduveyh el-İsfahani, vefatı 410 hicri, “Menakib Ali bin Ebi Talib” kitabında, s: 301, 306
- Ebu İshak Ahmed bin Muhammed bin İbrahim el-Sa’alabiy, vefatı 427 hicri, “El-Keşfu vel-Beyan” kitabında, c: 8, s: 311
- Ahmed bin Abdullah Ebu Nu’aym el-İsfahani, vefatı 430 hicri, “Zikru ahbar İsbahan” kitabında, c: 2, s: 253
- Ebu Bekr Ahmed bin Huseyn el-Beyhaki, vefatı 458 hicri, “Sunen” kitabında, c: 2, s: 150
- Ebu ‘Umar Yusuf bin Abdullah bin ‘Abdelbir, vefatı 463 hicri, “El-İstiy’âb fi ma’rifetil-Ashab” kitabında, c: 3, s: 1100
- Ahmed bin Ali bin Sabit Ebu Bekr el-Hatib el-Bağdadi, vefatı 463 hicri, “Tarih Bağdad” kitabında, c: 10, s: 277
- Ubeydullah bin Abdullah bin Ahmed Ebul-Kasem Hâkim el-Nisaburi el-Hisikani, vefatı 495 hicri, “Şevahid’ul-Tenzil” kitabında, c: 2, s: 25
- Ebu Muhammed el-Ferrâ el-Bağavi, vefatı 510 hicri, “Tefsir” kitabında, c: 3, s: 529
- Muhyiddin bin el-‘Arabi, vefatı 543 hicri, “Ahkâm el-Kurân” kitabında, c: 3, s: 571
- Kadı Ebil Fadıl ‘İyâd, vefatı 545 hicri, “El-Şefâ bi ta’rif hukuk el-Mustafa” kitabında, c: 2, s: 48
- Ebu Bekr Yahya bin Sa’dun bin Temâm el-Yezdi el-Kurtubi, vefatı 567 hicri, “Tefsir el-Kurtubi” kitabında, c: 14, s: 183
- Hafız İbin ‘Asakir Ebi Kasem Ali bin Hasan bin Hibetullah bin Abdullah el-Şafii, vefatı 571 hicri, “Tarih medinet Dimaşk” kitabında, c: 13, s: 203
- Abdullah bin Kuddame, vefatı 620 hicri, “El-Muğni” kitabında, c: 6, s: 553
- Ebu Hasan Ali bin Muhammed İbin Esir, vefatı 630 hicri, “Usud’ul-Ğâbe” kitabında, c: 2, s: 12
- ‘İzzuddin Abdulhamid bin Hibetullah İbin Ebil-Hadid, vefatı 655 hicri, “Şerh Nehc-ul Belâğa” kitabında, c: 6, s: 376
- Muhibbuddin Ahmed bin Abdullah el-Tabari, vefatı 694 hicri, “Zahair’ul-‘Ukba” kitabında, s: 21
- Şemsuddin Muhammed bin Ahmed bin ‘Usman el-Zehebi, vefatı 748 hicri, “Siyeru A’lâm el-Nubala” kitabında, c: 2, s: 122
- İmamuddin İsmail bin ‘Umar İbin Kesir el-Dimaşki, vefatı 774 hicri, “Tefsir” kitabında, c: 3, s: 492
- Ali bin Ebi Bekr bin Suleyman el-Heysemi, vefatı 807 hicri, “Mecma’uz-Zevaid” kitabında, c: 9, s: 166
- Takiyyiddin Ahmed bin Ali el-Makrizi, vefatı 845 hicri, “İmta el-Esma” kitabında, c: 5, s: 386
- İbin Hacer el-‘Askalani, vefatı 852 hicri, “Feth’ul-Bari” kitabında, c: 7, s: 104
- Ali bin Muhammed bin Ahmed el-Maliki el-Mekki, vefatı 855 hicri, “Fusul el-Muhimme” kitabında, c: 1, s: 136
- Celaluddin Abdurrahman bin Kemaluddin el-Mısri el-Suyuti, vefatı 911 hicri, “El-Durr’ul-Mensur” kitabında, c: 5, s: 198
- Muhammed bin Yusuf el-Salihi el-Şami, vefatı 942 hicri, Subul el-Huda vel-Reşad” kitabında, c: 11, s: 13
- Muttaki Ali bin Husameddin el-Kureyşi el-Hindi, vefatı hicri 977, “Kenz’ul-‘Ummâl” kitabında, c: 13, s: 645
- Suleyman bin İbrahim el-Kunduzi el-Hanefi, vefatı 1294 hicri, “Yenabi’ul-Mevedde” kitabında, c: 1, s: 322
Daha onlarca muteber kaynak sunmak mümkündür.
(2*)
Alevi kaynaklar bu hadisi ittifak içinde aktarmıştır.
Sünni kaynaklar:
- Mukâtil bin Suleymân, vefatı 150 hicri, “Tefsir” kitabında, c: 3, s: 38
- Ebu Muhammed Abdulmelik İbin Hişşâm el-Himyeri, vefatı 218 hicri, “Siyret’ul-Nebeviyye” , c: 1, s: 46; c: 3, s: 708
- Muhammed bin Sa’d, vefatı 230 hicri, “Tabakât’ul-Kubra” kitabında, c: 4, s: 83; c: 7, s: 319
- Muhammed bin Cerir el-Tabari, vefatı 310 hicri, “Cemi’ul-Beyân” , c: 21, s: 162; “Tarih” , c: 2, s: 235
- Hafız Ebil-Kasem Suleyman bin Ahmed el-Tabarani, vefatı 360 hicri, “El-Mu’cem el-Kebir” kitabında, c: 6, s: 213
- Ebi Abdullah bin Muhammed bin Cafar bin Hayyân, vefatı 369 hicri, “Tabakât el-Muhaddisin bi-Esbahân” kitabında, c: 1, s: 203
- Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah el-Hâkim el-Nisaburi, vefatı 405 hicri, “El-Mustedrek” kitabında, c: 3, s: 598
- Ebu İshak Ahmed bin Muhammed bin İbrahim el-Sa’alabiy, vefatı 427 hicri, “El-Keşfu vel-Beyan” kitabında, c: 3, s: 40
- Ahmed bin Abdullah Ebu Nu’aym el-İsfahani, vefatı 430 hicri, “Zikru ahbar İsbahan” kitabında, c: 1, s: 54
- Ebu ‘Umar Yusuf bin Abdullah bin ‘Abdelbir, vefatı 463 hicri, “El-Durer” kitabında, s: 169-170
- Ebu Muzaffar Mansur bin Muhammed El-Sam’ânî, vefatı 489 hicri, “Tefsir el-Sam’ânî” kitabında, c: 4, s: 265
- Ebil-Kâsem Huseyn bin Muhammed El-Râğib el-Esfahâni, vefatı 502 hicri, “Mufredât ğarîb el-Kurân” kitabında, s: 64
- Ebu Muhammed el-Ferrâ el-Bağavi, vefatı 510 hicri, “Tefsir” kitabında, c: 3, s: 510
- Hafız İbin ‘Asakir Ebi Kasem Ali bin Hasan bin Hibetullah bin Abdullah el-Şafii, vefatı 571 hicri, “Tarih medinet Dimaşk” kitabında, c: 4, s: 270; c: 21, s: 408
- Ebu Hasan Ali bin Muhammed İbin Esir, vefatı 630 hicri, “El-Kamil fit-Tarih” kitabında, c: 2, s: 179 ve “Usud’ul-Ğâbe” kitabında, c: 2, s: 331
- Ebil-Haccâc Cemaluddin Yusuf El-Meziy, vefatı 742 hicri, “Tehziyb’ul-Kemal” kitabında, c: 11, s: 250-251
- Şemsuddin Muhammed bin Ahmed bin ‘Usman el-Zehebi, vefatı 748 hicri, “Siyeru A’lâm el-Nubala” kitabında, c: 1, s: 539-540
- İmamuddin İsmail bin ‘Umar İbin Kesir el-Dimaşki, vefatı 774 hicri, “Siyret’ul-Nebeviyye” kitabında, c: 1, s: 49; c: 3, s: 192; “El-Bidâyety vel-Nihâye” kitabında, c: 2, s: 227; c: 4, s: 114
- Ali bin Ebi Bekr bin Suleyman el-Heysemi, vefatı 807 hicri, “Mecma’uz-Zevaid” kitabında, c: 6, s: 130
- Takiyyiddin Ahmed bin Ali el-Makrizi, vefatı 845 hicri, “İmta el-Esma” kitabında, c: 1, s: 226; c: 13, s: 291
- Celaluddin Abdurrahman bin Kemaluddin el-Mısri el-Suyuti, vefatı 911 hicri, “El-Cami’ul-Sağiyr” kitabında, c: 2, s: 52
- Muttaki Ali bin Husameddin el-Kureyşi el-Hindi, vefatı hicri 977, “Kenz’ul-‘Ummâl” kitabında, c: 11, s: 690
- Ali bin Burhanuddin el-Halebî, vefatı 1044 hicri, “Siyret’ul-Halebiyye” kitabında, c: 2, s: 634
Daha kaynak sunmak mümkündür.