Ehli Beyte karşı savaşmak

Peygamber efendimiz hazreti Muhammed, Allah’ın duası ve selamı ona ve tertemiz Ehli Beytine olsun, imamı Ali efendimizi, hazret-i Fatima’yı, imamı Hasan ve imamı Hüseyin efendilerimizi bir gölgeliğin altında topladı ve elbisesini üstlerine sererek onlara hitaben şöyle buyurdu:

“Size karşı savaş içinde olana ben de savaş içindeyim ve size barış içinde olana karşı ben de barış içindeyim.” (1*)

Peygamber efendimiz bunu buyurduğunda, etrafında çok sayıda Müslüman (ashabı) onu dinliyordu. Medine halkı bu olaya şahit olmuştu. Peygamber efendimizin Ehli Beyti hakkında buyurduklarını duyanlar, o anda orada hazır olmayanlara da bunu iletti. 

Peygamber efendimiz acaba bu sözlerini kendi nefsine uyarak veya Ehli Beytini kayırmak niyetiyle mi ashabına (Müslümanlara) söyledi?

Peygamber efendimiz hiçbir sebebi ve düşüncesi olmadan, durup dururken Ehli Beyti hakkında bu sözleri söylemiş olabilir mi?

Kuran’ı Kerim’e göre, peygamber efendimiz kendi hevesine ve arzusuna uyarak veya birilerini kayırmak niyetiyle konuşmaz. Şanı yüce Allah bu konuda şöyle buyurdu:

“Ey Davud, biz seni yeryüzünde yönetici kıldık. Halkın arasında adaletle yargı ver, hevesine ve duygularına kapılma, sonra seni Allah’ın yolundan saptırır. Allah’ın yolundan sapanlara, Hesap Gününü unuttukları için çetin bir ceza vardır.” (Sad suresi: 26)

“Arkadaşınız (Hz. Muhammed) ne sapmıştır, ne de azmıştır. Ne de kendi kişisel arzusundan konuşmaktadır. Onun (Hz. Muhammed’in) konuşması ancak, ona bildirilen bir vahiydir (Allah’ın sözleridir).” (Necm suresi: 2-4)

Peygamberler adalet ve hak ile konuşurlar. Kendi heves ve arzularına göre konuşmazlar. Peygamberler eşitlik konusunda akrabalarına öncelik hakkı tanımaz ve onları kayırmazlar.

Peygamber efendimiz, Ehli Beytine karşı savaş açılacağını kesin bir şekilde bildiği için bu sözlerini buyurmuştur. Ehli Beytine karşı savaşmamalarını ve tam tersine onları sevmelerini ve saymalarını ümmetinden istemiştir. Nitekim Ehli Beyt efendilerimize karşı savaşmak, peygamber efendimize karşı savaşmak gibidir. Peygamber efendimize karşı savaşmak ta şanı yüce Allah’a karşı savaşmaktır.

Ehli Beyt efendilerimize karşı savaşmak, sadece kılıç ile onlara karşı savaşmak anlamını taşımaz. Ehli Beyt efendilerimize herhangi bir hususta muhalefet etmek, onlara karşı savaş açmak gibidir. Allah’a karşı savaş açmak, illa ki Allah’a bizzat karşı savaşmak değildir. Geçmişteki ümmetler (toplumlar), Allah’ın elçilerine karşı gelerek, onlara itaat etmeyerek,  Allah’a karşı savaş açmış oldular. Şanı yüce Allah bu ümmet için şöyle buyurdu:

“Ey inananlar, gerçekten inanıyorsanız Allah’ı dinleyin ve her çeşit tefecilik kalıntısını terk edin. Böyle yapmazsanız, bunun Allah’a ve Peygamberine karşı açılmış bir savaş olduğunu bilin. Eğer tövbe ederseniz sermayeniz sizindir. Böylece haksızlık etmemiş ve haksızlığa uğramamış olursunuz.” (Bakara suresi: 278-279)

Şanı yüce Allah, ona itaat edilmemesini, ona ve peygamberine karşı açılmış bir savaş olarak belirtmiştir.

Ehli Beyt efendilerimize karşı kılıç çekmek, peygamber efendimiz hazret-i Muhammed’e (s.a.a.s.) karşı kılıç çekmektir. Peygamber efendimize karşı kılıç çekmek, Allah’a karşı savaşmaktır, dinden ve imandan çıkmaktır.

Peygamber efendimiz hazret-i Muhammed’in (s.a.a.s.) nefsi makamında olan hazret-i Ali efendimize kılıç tutmak, peygamber efendimize karşı kılıç tutmaktır. Peygamber efendimize karşı kılıç tutanlar, Allah’a karşı savaş açmışlardır.

Hazreti Fatima anamıza karşı çıkanlar, ona eziyet edenler, ona savaş açmışlardır. Ona savaş açanlar peygamber efendimize karşı savaş açmışlardır.

İmamı Hasan efendimize karşı kılıç tutan, peygamber efendimize karşı kılıç tutmuştur. Peygamber efendimize karşı kılıç tutan, Allah’a karşı savaş açmıştır.

İmamı Hüseyin efendimize karşı kılıç tutan, peygamber efendimize karşı kılıç tutmuştur. Peygamber efendimize karşı kılıç tutan, Allah’a karşı savaş açmıştır.

Ehli Beyt’in geri kalan imamlarına karşı savaş açanlar, peygamber efendimize karşı savaş açmışlardır. Peygamber efendimize karşı savaş açanlar, şanı yüce Allah’a karşı savaş açmışlardır.

Hür vicdan ve irademizi kullanarak, İslam tarihini yazan kaynakları incelediğimizde, Ehli Beyte kimin ve neden savaş açtığını tespit edebiliriz. Ne yazık ki, Müslümanların çoğunluğu bu gerçeği görmekten ve bilmekten geri kalmış ve uzaklaştırılmıştır. Hâlbuki peygamber efendimizin Ehli Beyti ile ilgili sözleri, herkesin anlayabileceği şekilde apaçık ve şüphesizdir. Peygamber efendimizin bu konuyla ilgili sözlerini anlamak zor değildir. Zor gelen, peygamber efendimizin Ehli Beyti ile ilgili buyurmuş olduğu bu sözlerini kabullenmektir. Çünkü Ehli Beyte karşı savaşanlar bellidir. Ehli Beyte karşı savaşan şahıslara duyulan sevgi ve saygı, Ehli Beyte karşı yapılan zulmü ve haksızlığı örtmeye ve görmemeye yeterli olmuştur.   

Allah’a ve peygamberine karşı savaş açanların akıbetini Kuran-ı Kerim bize beyan buyurmuştur. Kuran’ı Kerim bu hususla ilgili, Ben-i İsrail’i (İsrail oğullarını) örnek vermiştir. İsrail oğullarının bu tutumlarından dolayı şanı yüce Allah tarafından çeşitli cezalara uğratıldıklarını biliyoruz. Şanı yüce Allah, hepimizi Ehli Beyt efendilerimizin yoluna uymaya ve onlara itaat etmeye muvaffak etsin.

 

 

 

(1*)

Alevi kaynaklar bu konuda ittifak içindedir.

Sünni kaynaklar:

  1. Osman bin Muhammed bin Ebi Şeybe el-Kufi, vefatı 235 hicri, “Musned” kitabında, c: 7, s: 512
  2. Ahmed bin Hanbel (Hanbeli mezhebinin imamı), vefatı 241 hicri, “Musned” kitabında, c: 2, s: 442
  3. Muhammed bin Yezid el-Kazvini İbin Mâce, vefatı 273 hicri, “Sunen” kitabında, c: 1, s: 52
  4. Ebu İsa Muhammed bin İsa el-Tırmizi, vefatı 279 hicri, “Sunen” kitabında, c: 5, s: 360
  5. Huseyn bin İsmail el-Muhâmilî, vefatı 330 hicri, “Amâli el-Muhâmilî” kitabında, s: 447
  6. Hafız Ebul-Abbas Ahmed bin Muhammed bin Sa’iyd İbin ‘Ukde el-Kufi, vefatı 333 hicri, “Fadailu Emirul-Muminin Ali bin Ebi Talib” kitabında, s: 27-28
  7. Ebu Hatim Muhammed bin Hibbân el-Busti, vefatı 354 hicri, “Sahih” kitabında, c: 15, s: 434-435
  8. Hafız Ebil-Kasem Suleyman bin Ahmed el-Tabarani, vefatı 360 hicri, “El-Mu’cem el-Kebir” kitabında, c: 3, s: 40; c: 5, s: 184  ; “Mu’cem el-Avsat” kitabında, c: 3, s: 179; c: 5, s: 187; c: 7, s: 197; “Mu’cem el-Sağiyr” kitabında, c: 2, s: 3
  9. Ebi Bekr Ahmed bin Ali el-Razi el-Cussâs, vefatı 370 hicri, “Ahkâm el-Kuran” kitabında, c: 1, s: 571; c: 2, s: 508
  10. ‘Umar bin Şâhin,  vefatı 385 hicri, “Fadâil seyyidet-ul Nisa” kitabında, s: 29
  11. Ebu Abdullah Muhammed bin Abdullah el-Hakim el-Nisaburi, vefatı 405 hicri, “El-Mustedrek” kitabında, c: 3, s: 149
  12. Hafız Ebi Bekr Ahmed bin Musa bin Merduveyh el-İsfahani, vefatı 410 hicri, “Menakib Ali bin Ebi Talib” kitabında, s: 304
  13. Ahmed bin Ali bin Sabit Ebu Bekr el-Hatib el-Bağdadi, vefatı 463 hicri, “Tarih Bağdad” kitabında, c: 7, s: 144
  14. Ubeydullah bin Abdullah bin Ahmed Ebul-Kasem Hakim el-Nisaburi el-Hisikani, vefatı 495 hicri, “Şevahid’ul-Tenzil” kitabında, c: 2, s: 44
  15. El-Muvaffak bin Ahmed Ebul-Mueyyed el-Havarezmi, vefatı 568 hicri, “Menâkib” kitabında, s: 150
  16. Hafız İbin ‘Asakir Ebi Kasem Ali bin Hasan bin Hibetullah bin Abdullah el-Şafii, vefatı 571 hicri, “Tarih medinet Dimaşk” kitabında, c: 13, s: 218-219; c: 14, s: 157-158
  17. Ebu Hasan Ali bin Muhammed İbin Esir, vefatı 630 hicri, “Usud’ul-Ğâbe” kitabında, c: 3, s: 11; c: 5, s: 523
  18. Muhammed bin Talha el-Şafii, vefatı 652 hicri, “Matâlib el-Suûl” kitabında, s: 43
  19. ‘İzzuddin Abdulhamid bin Hibetullah İbin Ebil-Hadid, vefatı 655 hicri, “Şerh Nehc-ul Belâğa” kitabında, c: 18, s: 24
  20. Muhibbuddin Ahmed bin Abdullah el-Tabari, vefatı 694 hicri, “Zahair’ul-‘Ukba” kitabında, s: 23, 25
  21. Şemsuddin Muhammed bin Ahmed bin ‘Usman el-Zehebi, vefatı 748 hicri, “Siyeru A’lâm el-Nubala” kitabında, c: 2, s: 122; c: 3, s: 258; c: 10, s: 432; “Mizân’ul-İ’tidâl” kitabında, c: 1, s: 176; c: 2, s: 307; “Tarih’ul-İslam” kitabında, c: 3, s: 45
  22. Cemaluddin Muhammed bin Yusuf bin Hasan bin Muhammed el-Zarandi el-Hanefi, vefatı 750 hicri, “Nazmu durer el-Samtayn” kitabında, s: 232, 239
  23. İmamuddin İsmail bin ‘Umar İbin Kesir el-Dimaşki, vefatı 774 hicri, “El-Bidayetu vel-Nihaye” kitabında, c: 8, s: 40, 223
  24. Ali bin Ebi Bekr bin Suleyman el-Heysemi, vefatı 807 hicri, “Mecma’uz-Zevaid” kitabında, c: 9, s: 169
  25. İbin Hacer el-‘Askalani, vefatı 852 hicri,  “El-İsâbe” kitabında, c: 8, s: 266
  26. Ali bin Muhammed bin Ahmed el-Maliki el-Mekki İbin Sabbâğ, vefatı 855 hicri, “Fusul el-Muhimme” kitabında, c: 1, s: 146
  27. Şemsuddin Ebil-Berakat Muhammed bin Ahmed el-Dimaşki el-Ba’uni l-Şafii, vefatı 871 hicri, “Cevahir el-Matalib fi el-menakibi Ali bin Ebi Talib” kitabında, c: 1, s: 173
  28. Celaluddin Abdurrahman bin Kemaluddin el-Mısri el-Suyuti, vefatı 911 hicri, “El-Durr’ul-Mensur” kitabında, c: 5, s: 199
  29. Muttaki Ali bin Husameddin el-Kureyşi el-Hindi, vefatı hicri 977, “Kenz’ul-‘Ummâl” kitabında, c: 12, s: 96-97; c: 13, s: 640
  30. Suleyman bin İbrahim el-Kunduzi el-Hanefi, vefatı 1294 hicri, “Yenabi’ul-Mevedde” kitabında, c: 1, s: 113