Ali bendendir, ben de Ali’denim
Peygamber efendimiz Hz. Muhammed, Allah’ın duası ve selamı ona ve tertemiz Ehli Beytine olsun, buyurdu ki:
“Ali bendendir, ben de Ali’denim.”
Peygamber efendimizin bu ifadesi, birkaç hadisi şerifinde geçmiştir. Bu Hadislerin içinde geçen “Ali bendendir, ben de Ali’denim.” kısmına açıklama getirmek istiyorum.
Peygamber efendimiz bu hadisi şerifinde imamı Ali efendimizin ona ne kadar yakın olduğunu ve hatta yakınlıktan ziyade ikisinin aynı özden olduklarını vurgulamıştır. Birbirinden olmaları, imamı Ali efendimizin sadece soy olarak peygamber efendimizden olduğunu ifade etmiyor. Çünkü hadisler “Ali bendendir” ifadesiyle sınırlı değildir. Hadislerde bu sınırlama olmadığına göre, peygamber efendimizin ve imamı Ali efendimizin sadece aynı soydan olduklarının anlamı çıkarılmaz. Peygamber efendimizin “Ben de Ali’denim” ifadesi, soy meselesindeki sınırlamayı kaldırıyor ve ikisinin aynı özden olduğunu kanıtlıyor.
Şanı yüce Allah ta bu konuyla ilgili, peygamber efendimize hitaben buyurdu ki:
“Sana ilim geldikten sonra, bu hususta seninle kim tartışacak olursa, de ki: ‚Gelin, oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım. Ondan sonra da dua edelim ve Allah’ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim.” (Âl-i İmran suresi: 61)
Şanı yüce Allah, peygamber efendimizin Hristiyanlarla karşılıklı dua etmek için oğulları, kadınları ve kendisinin bizzat gitmesini istemiştir. Peygamber efendimiz karşılıklı dua etmek için kendi nefsiyle beraber imamı Ali efendimizi götürdü. Ayette geçen ve peygamber efendimizi kast eden “enfusana” kelimesi, Türkçeye “kendimiz” olarak tercüme edilmiş. “Enfusana” kelimesi “nefs’ten” türemiştir. “Nefs” kelimesi Türk dil kurumu sözlüğünde “nefis” olarak Arapçadan aynen alınmıştır. Türk dil kurumu “nefis” kelimesinin Türkçesini: Öz varlık, kişilik, olarak vermiştir. Bu anlama göre imamı Ali efendimiz, peygamber efendimizin öz varlığı ve kişiliği değerindedir. Aralarındaki tek fark peygamberlik makamıdır ki imamı Ali efendimiz peygamber değildir. Hz. Muhammed (s.a.a.s.) peygamberlik makamının sahibidir ve imamı Ali efendimiz de velayetin sahibidir.
Sünni kaynaklar:
- Ebi Davud Suleyman bin Davud el-Taylâsiy, vefatı 204 hicri, “Musned” kitabında, s: 111
- Abdurrezzak bin Hamâm el-San’âni, vefatı 211 hicri, “El-Musannaf” kitabında, c: 11, s: 227
- Ebi Şeybe Abdullah bin Muhammed İbin Ebi Şeybe el-Kufi, vefatı 235 hicri, “El-Musannaf” kitabında, c: 7, s: 499
- Ahmed bin Hanbel, (Hanbeli mezhebinin imamı) vefatı 241 hicri, “Musned” kitabında, c: 1, s: 98, 108, 115; c: 4, s: 438, c: 5, s: 204
- Muhammed bin İsmail el-Buhari, vefatı 256 hicri, “Sahihi Buhari” kitabında, c: 3, s: 168; c: 4, s: 207; c: 5, s: 85
- Ebu İsa Muhammed bin İsa el-Tırmizi, vefatı 279 hicri, “Sunen” kitabında c: 5, s: 296-297
- Ebi Bekr ‘Amr bin Ebi ‘Âsim el-Dahhâk, vefatı 287 hicri, “Kitab el-Sunne” kitabında, s: 552
- Ebu Abdurrahman Ahmed bin Ali el-Neseî, vefatı 303 hicri, “Sunen el-Kubra” kitabında, c: 5, s: 45, 127, 148, 168-169
- Ebu Cafar Muhammed bin Cerir el-Tabari, vefatı 310 hicri, “El-Muntahabu min Zeyl el-Muzeyyel” kitabında, s: 67
- Ebu Hatim Muhammed bin Hibbân el-Busti, vefatı 354 hicri, “Sahih” kitabında, c: 11, s: 230
- Hafız Ebil-Kasem Suleyman bin Ahmed el-Tabarani, vefatı 360 hicri, “El-Mu’cem el-Kebir” kitabında, c: 18, s: 129
- Abdullah bin ‘Adey, vefatı 365 hicri, “El-Kâmil” kitabında, c: 2, s: 442
- Hafız Ebi Abdullah Muhammed bin Abdullah el-Hâkim el-Nisaburi, vefatı 405 hicri, “El-Mustedrek” kitabında, c: 3, s: 120
- Ebu Bekr Ahmed bin Huseyn el-Beyhaki, vefatı 458 hicri, “Sunen el-Kubra” kitabında, c: 8, s: 5-6; c: 10, s: 226
- Ubeydullah bin Abdullah bin Ahmed Ebul-Kasem Hâkim el-Nisaburi el-Hisikani, vefatı 495 hicri, “Şevahid’ul-Tenzil” kitabında, c: 1, s: 319
- El-Muvaffak bin Ahmed Ebul-Mueyyed el-Havarezmi, vefatı 568 hicri, “Menâkib” kitabında, s: 290
- Hafız İbin ‘Asakir Ebi Kasem Ali bin Hasan bin Hibetullah bin Abdullah el-Şafii, vefatı 571 hicri, “Tarih medinet Dimaşk” kitabında, c: 42, s: 346
- Ebul-Hasan Ali bin Muhammed İbin Esir, vefatı 630 hicri, “Usud’ul-Ğâbe” kitabında, c: 4, s: 27
- Muhammed bin Talha el-Şafii, vefatı 652 hicri, “Matâlib el-Suûl” kitabında, s: 102, 108-110
- İzuddin Abdulhamid bin Hibetullah bin Ebil-Hadid el-Mu’tezili, vefatı 655 hicri, “Şerh Nehcul-Belağa” kitabında, c: 9, s: 171
- Yahya bin Şeraf El-Nuvavi, vefatı 676 hicri, “El-Mecmu” kitabında, c: 18, s: 83
- Muhibbuddin Ahmed bin Abdullah el-Tabari, vefatı 694 hicri, “Zahair’ul-‘Ukba” kitabında, s: 215
- Muhammed bin Ebi Bekr el-Ansari el-Beriy, hicretin 7. Yüzyılında vefat etti, “El-Cevharatu fi nesebi el-imamu Ali ve Ehlihi” kitabında, s: 63
- Cemaluddin Ebil-Haccâc Yusuf el-Meziy, vefatı 742 hicri, “Tehziyb’ul-Kemâl” kitabında, c: 5, s: 350
- Şemsuddin Muhammed bin Ahmed bin ‘Usman el-Zehebi, vefatı 748 hicri, “Tezkiret’ul-Huffâz” kitabında, c: 2, s: 455
- Şihabuddin Ahmed bin Ali bin Muhammed İbin Hacer el-‘Askalani, vefatı 852 hicri, “El-İsâba” kitabında, c: 4, s: 468
- Celaluddin Abdurrahman bin Kemaluddin el-Mısri el-Suyuti, vefatı 911 hicri, “Câmi’ul-Sağiyr” kitabında, c: 2, s: 177
- Muhammed bin Yusuf el-Salihi el-Şami, vefatı 942 hicri, “Subul el-Huda vel-Reşâd” kitabında, c: 11, s: 297
- Muttaki Ali bin Husameddin el-Kureyşi el-Hindi, vefatı hicri 977, “Kenz’ul-‘Ummâl” kitabında, c: 11, s: 603, 608; c: 13, s: 142
- Zeynuddin Abdurrauf bin Tacul-Arifin el-Munavi, vefatı 1031 hicri, “Faydul-Kadir” kitabında, c: 4, s: 470-471
- İsmail bin Muhammed el-‘Acluniy, vefatı 1162 hicri, “Keşf’ul-Hafa” kitabında, c: 1, s: 205
Daha kaynak sunmak mümkündür.