• Bilim Kurulu’nun sempozyum konuşmaları: Doç.Dr. Özgür Savaşçı

     

    10-11 Haziran 2006’da Bremen’de gerçekleştirilen Alevi Akademisi Bilim Kurulu Sempozyumu’nda Bilim Kurulu Başkanı Doç.Dr. Özgür Savaşçı’nın sunduğu bildirge şöyledir:

    Alevi Gençliğin Eğitim Sorunları

    Alevi gençliği’nin sorunu denince, akla ilk gelen Aleviliğin günümüzdeki en temel sorunu olan “bilginin aktarıl(a)ması” olur. 

    Geçtiğimiz yüzyılın ortalarından başlayarak köyden kente göç olgusuyla birlikte Alevilik, kendisini o zamana dek karşılaşmadığı sorunlar karşısında bulmuştur. Alevilik, istese de istemese de yavaş yavaş gizlilikten, bilinmez olmaktan çıkmış, bilinir, görülür ve çeşitli ortamlarda tartışılır olmaya başlamıştır. Bu durum aynı zamanda siyasilerin Alevileri ve Aleviliği keşfetmesini, yatırım alanı olarak değerlendirmesini de beraberinde getirmiştir. Buna koşut olarak, eş zamanlı olarak da, kapalı köy toplumunda saygın bir konumu olan dedeler de – saygınlıkları azaldığından – işlevlerini tam anlamıyla yerine getiremez olmuşlardır.

    Yine bu bağlamda, yani kente göç olgusu çerçevesinde, Alevi gençlerin  temel eğitim sonrası eğitim ve öğretim olanaklarından eskiye oranla daha fazla yararlanır olmaları da dedelerin “eğiticilik” (mürşidlik, mürebbilik) işlevlerinin aksamasında etkili olmuştur.

    Bilgi muhafazası ve aktarımı konusunda sözlü yola zorlanmış olan Aleviliğin terminolojisi ve içeriği dışarıdan bir yaklaşımla kavranamayacağı gibi, bugün bunları gençlere anlatmakta Alevi dedeleri haylice zorlanmaktadır.
    Bu zorluklar Türkiye dışında, örneğin Avrupa’da yaşayan Alevi gençleri arasında daha da katmerleşmektedir. Türkiye’deki Alevi genci, örneğin Ehlibeytin katarı didarı şifresini çözmekte, kavramakta zorlanırken; Avrupa’daki Alevi genci ise bunun, örneğin Almancasını bulmakta zorlanmaktadır. Türkiye’deki Alevi genci, Yunus Emre’nin

    Adımız miskindir bizim
    Düşmanımız kindir bizim
    Biz kimseye kin tutmayız
    Kamu âlem birdir bize

    dizelerine, en azından kulak âşinalığı bakımından yabancı değilken, Avrupa’daki Alevi gençliği [ki buna aslında yetişkinler de dahildir], örneğin miskin ve kamu sözcükleri karşısında çaresiz kalmaktadır. Çünkü bunlara Türkçe olarak da, Almanca olarak da yabancı olduğu gibi terim olarak da tanımlayacak kişi veya kurum bulamamaktadır.

    Bu söylediklerimi Almanya’da yaşadığım üç örnekle somutlaştırmak isterim.

    [Konuşmacı burada, Alevilik üzerine bitirme tezi hazırlayan bir gencin “semah”ı bilmediğini; Alevi Kültür Merkezlerinden birisinde yönetim kurulu üyeliği yapan ve 17 Kemerbesti bilmeyen orta yaşlı bir genç örneğinde çarpıcı örnekler verdi.]

    Yukarıda açıklamaya ve örneklemeye çalıştığım, genel gelişmelerin getirdiği nesnel olumsuzluklara, Alevi ismini kullanan kimi “örgüt” ve “önderler” tarafından siyaset/ticaret/kişisel hidayet ve/ya bölücülük doğrultusunda  Aleviliğin alet edilmesi de eklenince, Aleviliğin ne olduğu ve ne olmadığı Alevi gençler için anlaşılmaz boyutlara ulaşmaktadır.

    Alevi gençliği inancını kimden ve nerede öğreniyor?

    Yarım yüzyıl öncesine kadar bu sorunun yanıtı gayet netti ve bu konuda herhangi bir sorun yaşanmıyordu: Çünkü Alevi genci inancını köyünde, âyin-i cemlerde dedesinden öğreniyordu. Ve Aleviler her türlü asimilasyona ve zulme karşı kendilerini koruyabiliyorlardı. Yüzyıllar boyunca, Alevi olmayan egemenler tarafından başarılamayan asimilasyon girişimleri, bugün yukarıda saydığım [ve “siyaset, ticaret, kişisel hidayet, bölücülük” diye adlandırdığım] dört amaçtan birisi veya birkaçı doğrultusunda faaliyet gösteren “Alevi” örgütlerinin – en terbiyeli bir ifadeyle – yanlış yol izleyen ve bu inancın değerlerini hovarda birer mirasyedi gibi harcayan, böylece – bilerek veya bilmeyerek – bu güzel inancın içeriğini boşaltıp onu marjinelleştiren yanlış yoldaki “önderleri” başaracak gibi görünmektedir. Gün, bu konuda önlem alma günü; zaman, yola sahip çıkma zamanıdır. Çünkü: Unutulmamalıdır ki, gençlerini kendisine çekemeyen, onları kendisinden soğutan inancın sonu asimilasyondur. Kendisini bir sonraki kuşağa aktaramayan sadece diller ve kültürler değil, inançlar da tarihin sahnesinden silinmiş gitmişlerdir.

    Gerçeğe hü, mümine rahmet, münkire yuh ola…

    Doç. Dr. Özgür Savaşçı
    Alevi Akademisi Bilim Kurulu Başkanı